Beşinci sınıftayken öğretmenlerimiz küçük bir kitaplık oluşturmuştu. Daha önce okuduğum kitaplardan başkaydı kapakları. Daha çekiciydi. Kapaklara bakarak seçtim birini: İki Yıl Okul Tatili, Jules Verne... O gece ancak mum ışığı kadar gücü olan küçücük gaz ışığının yardımıyla yarıladım yapıtı. Romanın kişileri de öğrenciydiler. Sanki onlardan biriydim...
İki yıl Okul Tatili, önceki okuduklarıma benzemediği gibi dinlediğim masallara da köyümüzdeki amcaların anlattıkları ecünnü anılarına da benzemiyordu. Okuma uyanışımın ilk romanıydı yapıt.
O yıl kitaplıkta ne varsa okudum...
Ortaokula gitmek... Çok anlamlıydı. Hele hele takımlı, kravatlı, ayakkabılı, şapkalı bayram yürüyüşlerinde bulunmak... Öğrencilerin de ana-babanın da onur, övünç günleriydi...
Ortaokulda okumaya, yazmaya önem veriliyordu. Ayrı bir ders vardı bunun için. Türkçe, Kompozisyon okuma uyanışları taşıyan öğrenciler için en beğenilen derslerdi. Üstelik öğretmenler derslere kitap getirirler, kitap okuma, inceleme ödevleri verirlerdi...
Reşat Nuri'yi, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı, Ömer Seyfettin'i, Fakir Baykurt'u, Orhan Kemal'i Aziz Nesin'i, Esat Mahmut Karakurt'u, Kerime Nadir'i, Abdullah Ziya Kazanoğlu'nu, Tommiks'leri, Teksasları, Karaoğlanları, Kinovaları... Ortaokul yıllarımda tanıdım.
Ömer Seyfettin'in on öykü kitabanı da ortaokul ikinci sınıfta bir yaz dinlencesinde inek yaydığım günlerde okudum. Ahmet Kaçar'ın kitaplığından ödünç alarak...
Ahmet Kaçar en yakın arkadaşlarımdan Mehmet Kaçar'la Sefa Kaçar'ın amcalarıydı...
Gacaru Mahallesi'nde çevreye egemen, yapılalı iki üç yıl olmuş; yeni, güzel bir evde oturuyordu. Evin çevresinde çiçeklik oluşturuyordu. Eynesil'de tapu memuruydu, köye hafta sonları geliyordu. Gazetelerle, dergilerle, kitaplarla...
Onun önemli bir sanatçı olduğunu yeni yeni öğreniyorduk. Bir iki kez büyüklerimden radyoda çalınan bir şarkı için, "Gacaru Amed'in şarkısı" dendiğini duymuştum...
Çocukları çok severdi. Bizimle yollarda gördüğünde şakalaşır, bizi sever, sorular sorarlı. Bir de ad takardı.
Mehmetle arkadaşlığımız amcasının kitaplığından yararlanma ayrıcalığı da sağlıyordu bana...
Enver Ağabey'in odasındakileri de okumaya başladım. Kerime Nadirler, Esat Mahmutlar.. bir de onlara benzemeyen bir kitap: Abdülhak Şinasi Hisar, Boğaziçi Mehtapları...
Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin bir de Fakir Baykurt daha çok çekiciydi benim için.
Baykurt'u Yılanların Öcü'yle tanıdım 1966'da, orta birde.
Komşumuz Yusuf Usta Ortaokulu bitirmişti. O da okuyordu kitap. Kaleciliğe özenir Zeki Müren şarkılarına bayılırdı.
Mahallemizde guz bahçadaki kırk elli metrekarelik alanda top oynamak için toplandığımızda elinde bir kitap vardı Yusuf'un: Yılanların Öcü, Fakir Baykurt. "Bunu ben de okuyayım" dedim. Verdi. Yutarcasına okudum. Jules Verne'leri okuduğum gibi. Bu daha başkaydı. Baykurtlara, Orhan Kemal'lere geçiş romanım oldu Yılanların Öcü..
Arkadaşlarım da okurdu. Hacı Hasan, Mehmet, Sefa... Arkadaştık. Sefa'yı yaz dinlencelerinde görüyorduk. O köyümüzde ilk kez kolej sınavını kazanmış, Samsun Maarif Koleji öğrencisi olmuştu...
Mehmet'in çok şanslı olduğunu düşünürdüm. Amcası ozandı, şiirleri bestelenmişti, evinde bin beş yüz kadar kitap vardı... Bundan daha büyük nimet mi olurdu...
Kuş lastiğinden tüfeğe geçmiştim. Babam da gençliğinde avlanmıştı. Eve üveyikler getirdiğini anımsıyorum.
Gençliğinde çakal, tavşan, porsuk, kuş avı yaparmış. Beşinci sınıftayken beni eğittikten sonra bir iki deneme atışı yaptırdı. Dolma tüfeği verdi bana. Bir daha avlanmadı. Ben almıştım onun yerini, bir farkla tavşan, porsuk kalmamıştı, çakal da gitti gidiyordu. Çulluk, üveyik, sarısandal, ördekse boldu...
1966'da lise açılmıştı. Ortaokul binasında. Öğleye dek ortaokul, öğleden sonra lise...
O yıllarda okuma uyanışlarıma göre kitap satın almaya, okumaya, biriktirmeye başladım.
Babam bir lira verirdi Okul harçlığı.
Sabahleyin iyice doyururdum karnımı evden çıkmadan.
Bir lirayı yemezdim çoğu kez, biriktirirdim. Çok yesem yarısını yerdim...
Görele'de kitapçılar vardı. Onlara girer çıkardım Ortaokul yıllarımda.
Okuma uyanışlarım yapıt arayışlarıma dönüşüyordu.