Ufuklar kararmış, bulutlar siyah arap atları gibi kum parkurda koşuyor sanki, Bu karanlıkta birbirine çarpan bulutlardan ateşten kıvılcımlar güneş ışınlarından daha kuvvetli sicim,sicim bulutlardan dökülüyordu. Denizin mavisi siyaha dönerken bulutların bittiği derinliklerden milyonlarca kuş, denizin üzerinden karaya doğru uçuyordu. Bu aylarda hep böyle fırtınalarda bıldırcınlar kuyruklarından yoksun kendilerini denizin boğan sularından denizin bittiği kıyılara atmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Milyonlarca kanat çırpınırken cehennem gibi gürleyen bulutlar, bıldırcın gagası tarafından milyonlarca delikle delinmiş gibi sağılmaya başlıyordu. Bıldırcınlar ağırlaşıyor, kanatlarını tartamaz olup pat pat ağaçtan meyve düşer gibi denize, sahilin denize yakın yamaçlarına yağıyordu.Hava kararıp gece olunca elimizde lüks lambası, başına file geçirdiğimiz kepçelerle bıldırcın avlaya çıkardık. Ne kadar güzün sarı, kuru yapraklarına benzeyip kendini kamufle etse de ışığın şiddetiyle boynunu uzatırdı. Bir iki adım atmaya kalkacakken fileyi geçirirdik başına. Bir iki çırpınırdı çaresizce, Fileyle tutar yanımızda bulunan torbaya atardık.Sıcaklığı, kaygan tüylerini hala avucumda hissederim. Bazen görmezdik. Paarr diye alçaktan uçar fazla gidemez üç beş ileriye düşü verirdi. Sabaha yakın dönerdik eve onlarca bıldırcınla. Kafeslere doldururduk. Bir kaç gün beslemeye kalkardık, Osman dayım kızardı. Zayıflar etini döker derdi. Ve hiç unutamadığım kıyım başlardı. Ben şimdi güz yağmurlarında hep bıldırcın fırtınalarının travmalarını yaşarım. Şimdi güz yağmurlarında bıldırcınlar yok.Eski o bıldırcınlar daha uğramıyor bu topraklara. Soyumu tükendi, Yoksa göç yollarının mı değiştirdiler bilmiyorum. Bahçelerde gezmeyi severim. Bu yıl bir tane kaçırdım. Paar diye uçarken korktum. Arkasından titreyerek eskiye özlem duyarak uçuşunu seyrettim. Eskiden olduğu gibi üç beş metre sonra düşmedi. Uçtu uçtu. Zamanın içinde yok olan her şeyin suçlusu kim. Durun kulağıma bıldırcın klavuzlarının vark vark eden sesleri geliyor. Yoksa yeni mi geliyor bıldırcınlar. Gelseler ne olacak ki, Klavuz ötüşleri boşuna ardında bıldırcınlar yok artık.Boşuna ötüşler, sahte klavuz sesleri bunlar. Çünkü bıldırcınlar çoktan göçtüler....! M.Yayla-GöreleUfuklar kararmış, bulutlar siyah arap atları gibi kum parkurda koşuyor sanki, Bu karanlıkta birbirine çarpan bulutlardan ateşten kıvılcımlar güneş ışınlarından daha kuvvetli sicim,sicim bulutlardan dökülüyordu. Denizin mavisi siyaha dönerken bulutların bittiği derinliklerden milyonlarca kuş, denizin üzerinden karaya doğru uçuyordu. Bu aylarda hep böyle fırtınalarda bıldırcınlar kuyruklarından yoksun kendilerini denizin boğan sularından denizin bittiği kıyılara atmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Milyonlarca kanat çırpınırken cehennem gibi gürleyen bulutlar, bıldırcın gagası tarafından milyonlarca delikle delinmiş gibi sağılmaya başlıyordu. Bıldırcınlar ağırlaşıyor, kanatlarını tartamaz olup pat pat ağaçtan meyve düşer gibi denize, sahilin denize yakın yamaçlarına yağıyordu.Hava kararıp gece olunca elimizde lüks lambası, başına file geçirdiğimiz kepçelerle bıldırcın avlaya çıkardık. Ne kadar güzün sarı, kuru yapraklarına benzeyip kendini kamufle etse de ışığın şiddetiyle boynunu uzatırdı. Bir iki adım atmaya kalkacakken fileyi geçirirdik başına. Bir iki çırpınırdı çaresizce, Fileyle tutar yanımızda bulunan torbaya atardık.Sıcaklığı, kaygan tüylerini hala avucumda hissederim. Bazen görmezdik. Paarr diye alçaktan uçar fazla gidemez üç beş ileriye düşü verirdi. Sabaha yakın dönerdik eve onlarca bıldırcınla. Kafeslere doldururduk. Bir kaç gün beslemeye kalkardık, Osman dayım kızardı. Zayıflar etini döker derdi. Ve hiç unutamadığım kıyım başlardı. Ben şimdi güz yağmurlarında hep bıldırcın fırtınalarının travmalarını yaşarım. Şimdi güz yağmurlarında bıldırcınlar yok.Eski o bıldırcınlar daha uğramıyor bu topraklara. Soyumu tükendi, Yoksa göç yollarının mı değiştirdiler bilmiyorum. Bahçelerde gezmeyi severim. Bu yıl bir tane kaçırdım. Paar diye uçarken korktum. Arkasından titreyerek eskiye özlem duyarak uçuşunu seyrettim. Eskiden olduğu gibi üç beş metre sonra düşmedi. Uçtu uçtu. Zamanın içinde yok olan her şeyin suçlusu kim. Durun kulağıma bıldırcın klavuzlarının vark vark eden sesleri geliyor. Yoksa yeni mi geliyor bıldırcınlar. Gelseler ne olacak ki, Klavuz ötüşleri boşuna ardında bıldırcınlar yok artık.Boşuna ötüşler, sahte klavuz sesleri bunlar. Çünkü bıldırcınlar çoktan göçtüler....! M.Yayla-Görele
Anasayfa
Yazarlar
Mustafa YAYLA
Yazı Detayı
Bu yazı 269+ kez okundu.
BILDIRCIN
Ufuklar kararmış, bulutlar siyah arap atları gibi kum parkurda koşuyor sanki, Bu karanlıkta birbirine çarpan bulutlardan ateşten kıvılcımlar güneş ışınlarından daha kuvvetli sicim,sicim bulutlardan dökülüyordu. Denizin mavisi siyaha dönerken bulutların bittiği derinliklerden milyonlarca kuş, denizin üzerinden karaya doğru uçuyordu. Bu aylarda hep böyle fırtınalarda bıldırcınlar kuyruklarından yoksun kendilerini denizin boğan sularından denizin bittiği kıyılara atmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Milyonlarca kanat çırpınırken cehennem gibi gürleyen bulutlar, bıldırcın gagası tarafından milyonlarca delikle delinmiş gibi sağılmaya başlıyordu. Bıldırcınlar ağırlaşıyor, kanatlarını tartamaz olup pat pat ağaçtan meyve düşer gibi denize, sahilin denize yakın yamaçlarına yağıyordu.Hava kararıp gece olunca elimizde lüks lambası, başına file geçirdiğimiz kepçelerle bıldırcın avlaya çıkardık. Ne kadar güzün sarı, kuru yapraklarına benzeyip kendini kamufle etse de ışığın şiddetiyle boynunu uzatırdı. Bir iki adım atmaya kalkacakken fileyi geçirirdik başına. Bir iki çırpınırdı çaresizce, Fileyle tutar yanımızda bulunan torbaya atardık.Sıcaklığı, kaygan tüylerini hala avucumda hissederim. Bazen görmezdik. Paarr diye alçaktan uçar fazla gidemez üç beş ileriye düşü verirdi. Sabaha yakın dönerdik eve onlarca bıldırcınla. Kafeslere doldururduk. Bir kaç gün beslemeye kalkardık, Osman dayım kızardı. Zayıflar etini döker derdi. Ve hiç unutamadığım kıyım başlardı. Ben şimdi güz yağmurlarında hep bıldırcın fırtınalarının travmalarını yaşarım. Şimdi güz yağmurlarında bıldırcınlar yok.Eski o bıldırcınlar daha uğramıyor bu topraklara. Soyumu tükendi, Yoksa göç yollarının mı değiştirdiler bilmiyorum. Bahçelerde gezmeyi severim. Bu yıl bir tane kaçırdım. Paar diye uçarken korktum. Arkasından titreyerek eskiye özlem duyarak uçuşunu seyrettim. Eskiden olduğu gibi üç beş metre sonra düşmedi. Uçtu uçtu. Zamanın içinde yok olan her şeyin suçlusu kim. Durun kulağıma bıldırcın klavuzlarının vark vark eden sesleri geliyor. Yoksa yeni mi geliyor bıldırcınlar. Gelseler ne olacak ki, Klavuz ötüşleri boşuna ardında bıldırcınlar yok artık.Boşuna ötüşler, sahte klavuz sesleri bunlar. Çünkü bıldırcınlar çoktan göçtüler....! M.Yayla-GöreleUfuklar kararmış, bulutlar siyah arap atları gibi kum parkurda koşuyor sanki, Bu karanlıkta birbirine çarpan bulutlardan ateşten kıvılcımlar güneş ışınlarından daha kuvvetli sicim,sicim bulutlardan dökülüyordu. Denizin mavisi siyaha dönerken bulutların bittiği derinliklerden milyonlarca kuş, denizin üzerinden karaya doğru uçuyordu. Bu aylarda hep böyle fırtınalarda bıldırcınlar kuyruklarından yoksun kendilerini denizin boğan sularından denizin bittiği kıyılara atmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Milyonlarca kanat çırpınırken cehennem gibi gürleyen bulutlar, bıldırcın gagası tarafından milyonlarca delikle delinmiş gibi sağılmaya başlıyordu. Bıldırcınlar ağırlaşıyor, kanatlarını tartamaz olup pat pat ağaçtan meyve düşer gibi denize, sahilin denize yakın yamaçlarına yağıyordu.Hava kararıp gece olunca elimizde lüks lambası, başına file geçirdiğimiz kepçelerle bıldırcın avlaya çıkardık. Ne kadar güzün sarı, kuru yapraklarına benzeyip kendini kamufle etse de ışığın şiddetiyle boynunu uzatırdı. Bir iki adım atmaya kalkacakken fileyi geçirirdik başına. Bir iki çırpınırdı çaresizce, Fileyle tutar yanımızda bulunan torbaya atardık.Sıcaklığı, kaygan tüylerini hala avucumda hissederim. Bazen görmezdik. Paarr diye alçaktan uçar fazla gidemez üç beş ileriye düşü verirdi. Sabaha yakın dönerdik eve onlarca bıldırcınla. Kafeslere doldururduk. Bir kaç gün beslemeye kalkardık, Osman dayım kızardı. Zayıflar etini döker derdi. Ve hiç unutamadığım kıyım başlardı. Ben şimdi güz yağmurlarında hep bıldırcın fırtınalarının travmalarını yaşarım. Şimdi güz yağmurlarında bıldırcınlar yok.Eski o bıldırcınlar daha uğramıyor bu topraklara. Soyumu tükendi, Yoksa göç yollarının mı değiştirdiler bilmiyorum. Bahçelerde gezmeyi severim. Bu yıl bir tane kaçırdım. Paar diye uçarken korktum. Arkasından titreyerek eskiye özlem duyarak uçuşunu seyrettim. Eskiden olduğu gibi üç beş metre sonra düşmedi. Uçtu uçtu. Zamanın içinde yok olan her şeyin suçlusu kim. Durun kulağıma bıldırcın klavuzlarının vark vark eden sesleri geliyor. Yoksa yeni mi geliyor bıldırcınlar. Gelseler ne olacak ki, Klavuz ötüşleri boşuna ardında bıldırcınlar yok artık.Boşuna ötüşler, sahte klavuz sesleri bunlar. Çünkü bıldırcınlar çoktan göçtüler....! M.Yayla-Görele
Ekleme
Tarihi: 16 Ekim 2022 - Pazar
BILDIRCIN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.