Sayın Bakan'ın deyişiyle küçük tasarruf sahiplerinin çarpıldığı, şu Dolar'ın 7 TL'den 18 TL'ye çıktığı hafta içinde kimlerin ve hangi şirketlerin hangi fiyattan, ne kadar döviz alıp hangi fiyattan ne kadar döviz sattıkları açıklanabilir mi?
Muhalefet partileri bunun çok üzerinde duruyorlar ama bu açıklama yapılmayacak.
Bunun ticari bir sır olduğunu söyleyecekler ve açıklamayacaklar.
Bir başka merak edilen konuda şu: 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında kimlerin ve hangi şirketlerin hangi siyasi parti ve bu partinin adayına ne kadar bağış yaptığı açıklanabilir mi?
Bu da ticari sır denilerek açıklanamaz. Açıklayamazlar.
Ticari sır kavramına sığınarak bu iki konuda bir açıklama yapılamazsa biz bu ülkenin insanları olarak daha çok konuşuruz boş boş!
Çünkü bu iki işlemin birbiriyle yakın ilişkisi olduğunu düşünüyoruz.
Bu konuyu en çok konuşanlar kendisine şu soruyu sormalı; Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında herhangi bir siyasi partiye parasal destekte bulundum mu?
Belli ki bulunmadın, bulunmadık; öyleyse sana bana ne oluyor!
Ne yani, sen mi ben mi düşük kurdan döviz alıp yüksek kurdan satacaktık?
Böyle bir dünya yok!
Hiç merak etmez misiniz; bu seçim kampanyaları hangi paralarla yapılıyor?
Devletin hazineden verdiği parasal destekle mi yapılıyor bu kampanyalar!
Evet ama yetmez. Devletin verdiği hazine yardımı o kampanyaların çayına kahvesine yetmez. Kâğıdına kalemine yetmez.
Partiye kayıtlı üyelerin aidatlarıyla mı bu kadar harcama yapılır?
Bizim seçmenimiz partiden bir şeyler koparmanın peşinde, kim verecek aidatı!
Öyleyse insan merak etmez mi; Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Bilinen o ki bazı kişilerin ve şirketlerin bu kampanyalara yüklü bağışlarda bulunduğudur. Kesenin ağzını sonuna kadar açtıklarıdır.
Onun için bu kişi ve kuruluşların açıklanması şeffaflık gereğidir.
Ama bu bağışlar ticari sırdır denilerek açıklanmaz.
Paramın kâhyası mısın, istediğim yere bağışlarım derler adama.
Kimsenin keyfinin kâhyası falan değiliz de bu cömertliğin nedeni ne ola ki!
Rivayet odur ki bu bağışlar yol su elektrik olarak bağışçısına geri dönmektedir.
Bu dönüşün çeşitli yol ve yöntemleri varmış. Yoksa hiçbir yatırımcı misliyle kâr etmeyeceği sektöre yatırım yapmazmış. Ticaretin böyle bir kuralı varmış. Yatırım yaptığınız adayın kaybetmesi sizin de kaybetmeniz demekmiş ama ticaretin de bir riski varmış.
Aslında bunları bir açıklasalar her şey ne kadar da kolay olacak. Açıklanmadığı sürece bu kuşkuları ortadan kaldıramazsınız. Aldığınız her ihaleye böyle kuşkuyla bakarlar. Aldığınız ve sattığınız dövizi sorgulamak isterler.
Derler ki; cumhurbaşkanlığı seçiminde yüklü bağışta bulunanlara sistem borcunu böyle ödüyor. Ucuz döviz aldırıp yüksek kurdan sattırıyor. Hazinenin ve devletin zarara uğratılması adına bu ilişkiler böyle sürüyor.
Bu karmaşık siyaset ve ticaret ilişkisini ancak şeffaflıkla netliğe kavuşturabilirsiniz.
Siyasi partilere ve seçim kampanyalarına bağışta bulunmak yasal anlamda suç olmamakla birlikte toplumsal anlamda bu tür soruları akla getiriyor. Yönetimler de bu açıklamaları yapmak yerine ticari sır söylemiyle istenilen şeffaflığı sağlamıyor.
Bütün bu büyük yatırımların yapıldığı büyük masada küçük yatırımcılara da çarpılmak düşüyor. Dövizi yatırım aracı durumuna getiren onlarmış gibi bir de azar işitiyorlar.
Devlet küçük tasarruf sahiplerini korumak yerine “kim dedi size döviz alın” diye işi basite indirgemeyi tercih ediyor. Biliyor ki onlardan bağış falan gelmeyecek.
Onlar bağışçıyı korumanın peşinde. Ben zengini severim demişti onlardan birisi!