2000 sonrasında bu güzelim dereleri yaşatmak İçin “HESLERE” karşı savaşım verir Rizeli doğaseverler, yurtseverler...
Böyle yüksek dağların bulunduğu Rize'de buzul aşındırması, buzul biriktirmesi sonucu oluşmuş yirmiye yakın göl vardır. Ambar, Büyükdeniz, Öküzyatağı... Çevresini kirletmeyecek, gezgiçleri beklemektedir...
Rize. Çayın başkenti. Çayın... Rize; çayı TBMM'ne, Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya borçlu.
Biz de... 1924'te bölgede gelir kaynağı yaratma düşüncesiyle çalışmalara başlanmış. "Rize ve Borçka'da Narenciye ve Çay Ziraatının Tatbiki" hakkındaki "kanun" çıkarılmış. Zihni Derin. Zihni Derin. Bu adı da unutmayalım. "Kanun" çıkınca "Ziraat Umum Müfettişi, Ziraat Mühendisi Zihni Derin Rize'de çay yetiştirilmesi için görevlendirilmiş. Denemeler yapılmış, kurumlar oluşturulmuş, Batum'dan çay tohumu getirilmiş... Rize'nin yüzü gülmeye başlamış... Rizeliler tüm " Türkiye'nin çayını üretir olmuş... Rize demek çay demek... Rize olmuş çay eli... Çayın başkenti.
Çay elinden öteye
Gidelim yalı yalı
Sırtındaki sepetin
Ben olayım hamalı
Rize'nin "hamalları" Erzurumludur, İspirlidir. Yeryüzünün en "lezzetli kurufasulyesi İspir'de yetişir. Kaynayan suda haşla İspir kurufasulyesini. Süz. Soğut. Bir avuç al. At ağzına... Bal, bal... O denli "lezzetli". Bu denli "lezzetli" fasulyeden kim pişirirse pişirsin olumsuz sonuç çıkmaz. Bir ara Rizelerden bir işletmenin kurufasulyesi ünlenmişti. Yurt düzeyinde. Tanıtımı çok iyi yapılmıştı. Rize'ye, Çayeli'ne yalnız kurufasulye yemeye gelenler oluyordu... Aşçı ünlenmişti... Yiyenler, nasıl pişiriyor, diyerek "bir giz" arıyorlardı. Giz miz yoktu. Pişirdikleri İspir fasulyesiydi...
"Akşamdan koy suya İspir fasulyesini. Sabaha iyice şişmiş, yaşarmış olacak. Bir iki kaynayımda pişer. Tencerenin dibine zeytinyağı, çiçekyağı, tereyağı at. Bir kaşık da salça. Karabiber, kırmızı toz biber... Bol soğan doğra. Varsa ince ince yeşil sivri biber de doğra. Kısık ateşte iyice kavur. Soğan pişsin, yumuşasın, yenecek duruma gelsin. Bir avuç et kavurması ekle. İyice karıştır. Az su. Kaynat. Fasulyeyi ekle. Kaynat, kaynat. Yeterli tuz... Oooh... Ye bakalım, nasıl olmuş... İş aşçı da değil. İspir fasulyesinde. Kullanılanlarda...
Giresun'u, Ordu'yu, Samsun'u, Trabzon'u, Sinop'u, Artvin'i, Erzurum'u, Bayburt'u, Gümüşhane'yi nasıl avuç içi gibi biliyorsam Rize'yi de bilirim.
Gezilere, halk oyunu yarışmalarında seçici kurul üyeliklerine, Rizespor'un Beşiktaş maçlarına gitmişimdir... Görele Lisesinde öğretmenken öğrencilerimle Ayder'e, Rize'ye; dersanede öğretmenken Ayder'e, Rize'ye bir iki kez gittim...
1990'lı yıllardan 2010'lu yıllara dek Okullar arası, Kurumlar arası Halk Oyunu Yarışmalarında seçici kurul üyeliği yaptım. Giresun'da, Bayburt'da, Ordu'da, Samsun'da, Trabzon'da, Rize'de, Artvin'de seçici kurul üyesi olarak "masaya" oturdum.
Rize'de Öğretmenevinde kaldım. Çağdaş, bakımlı, özenli, temiz bir kurum. Benim kaldığım yıllarda geceleri yemeli içmeli müzik sunumları olurdu...
İki ana cadde var Rize'de. Biri Mustafa Kemal Paşa'nın 1924'te açtığı. Öteki de eski Rize caddesi. Çoğu Anadolu illerinde olduğu gibi iki cadde kentin en işlek caddesi. Tüm göze güzel görünen satış yerleri bu caddelerde. Kitabevleri de. Tatlıcılar da. Rize bezi satanlar da. Çeyizciler de... Bir bölümü üstten bir sokakla kesişen kuyumcuların... Manavlar, köfteciler, çorbacılar, çay ocakları, kahveler, aşevleri, perdeciler... Rize'de böyle. İki caddede ne ararsan var. Dondurmacılar, kışın da kestaneciler... Eski cadde üzerindekiler daha geleneksel, daha yerel özellikli. Yeni caddedekiler daha çok gençlere yönelik. Bilindik "markalar".
Belediyeden az ileride. Park. Ağaçlı. Oturacak yerleri olan. Çevresinde satıcılar. Karşıda Beşiktaş maçlarına geldiğimde öğlen yemeği yediğim gelenekli bir aşevi. Koyun etinden (kuzudan) dönerleri. Bir çeşit cağkebabı sayalım...
Çok bölmeli kıyı yolunu karşıya, denize doğru geçince yeni yeni oluşan park. Gezme. dinlenme yerleri. Birinde kıyıya indim. Yürüyenler. Koşanlar. Çoğu yüksek okul öğrencileri. Oturanlar. Dolgu kayalıklardan balık tutmaya çalışanlar. Söyleşenler. Tartışanlar... Simit yiyenler... Uçurtma uçuranlar... Yürüdüm sonuna dek doğu yönüne... Oradan yukarıya, güneye çıktım, son caddeye. Batıya yöneldim. Parka geleceğim. Yürüye yürüye. Kenti tanıya tanıya.
Bir kitapçı. Girmeden edemem. İzin aldım karıştırıyorum "rafları". En altta çok eski baskılı kitaplar. Tozlu. Çoğu okuduğum ya da okuma gereği duymayacağım kitaplar.