Cahit Öztelli'nin bin sayfaya yakın Halk Türküleri yapıtında bir Ankara türküsü vardır; Karpuz Kestim.
Aman karpuz kestim yiyen yok
Aman halin nedir diyen yok
Yar yar aman ben yandım aman
Aman yenile bir yar sevdim
Gözün aydın diyen yok
Yar yar aman ben yandım aman
* * *
Aman karpuz kestim kırmızı
Aman şu gelen kimin kızı
Yar yar aman ben yandım aman
Aman yanağında beni var
Aman sandım seher yıldızı
Yar yar aman ben yandım aman
Biz karpuz kesmeyeceğiz. Karpuz alacağız. Görele'ye karpuz getireceğiz. Adana'dan karpuz yükleyeceğiz...
Telefonum çaldı. 8.30. Açtım telefonu. Sami. Sami Günay. Ahmet Ağabey'in oğlu. Önemli kemençe sanatçımız Sami Günay'ın yeğeni. Öğrencimdi yıllar önce. Şimdi uzun yollar sürücüsü.
Hocam, karpuz yüklemeye gidiyorum, Adana'ya. Sen de gel, gezmiş olursun. Tamam. Bir saat sonra Görele' köprü başından alayım. Olur Sami...
Bir saat sonra geldi Scana'yla, kırmızı, yeni kamyonla. Sürücü yeri yüksek. Çıktım. Böyle yüksek araca bindiğimi anımsamıyorum. Tepeden bakılıyor yola.
Hocam, Giresun'dan sunta yükleyeceğiz. Elazığ'a götüreceğiz. Oradan Adana'ya. Karpuz yükleyip döneceğiz...
Sunta üretiliyor Giresun'da. Yurdun gereksinimi olan illerine gönderiliyor. 2010'dan sonra Giresun Seka Aksu Kağıt Fabrikası gibi bu üretim yeri de kapandı, kapanmak zorunda bırakıldı.
Bir saat sonra Giresun'dayız. Suntaları iyice dengeleyerek yükledi işçiler. Bizden önce Eynesilli bir sürücünün aracını yüklediler. Art arda çıktık yola. Harşıt üzerinden gideceğiz. Tirebolu'ya geldik. Harşıt yoluna vurduk...
Konuşa şakalaşa, köyü, okulu anlata anlata gidiyoruz... Harşıt yolu dönemeçli... Araç yeni, güçlü iyi gidiyor... Ara ara sarsıntı duyuyoruz... Sunta kayıyor hocam, dedi Sami. Durdu. İndik. Epeyce kaymış suntalar. Yük dengesi bozulmuş. Yana kaymış... Bunu yardım almadan düzeltemeyiz, dedi Sami. Yavaş yavaş gidelim. Nasıl olsa önümüze bir kepçe çıkar...
Yarım saat gittik. Harşıt'ta çakıl ocağı. Gittik. Durumu anlattık. Kepçe geldi, Yükü düzeltti. Yeniden sardık suntaları sıkıca. Yola çıktık. Epey geciktik. Eynesilli sürücü çoktan Gümüşhane'yi tutmuştur...
Sürekli açık radyo. Tümü birbirinden güzel yurt türküleri içimizi ısıtıyor. Doğankenti geçtik. Buralarda yayla, inek dana, at katır, çam sakız... konuşmaları yapıyoruz. Bizim yaylaları Topucak'ı, Karaşıh'ı anıyoruz. Sami'nin babasından Ahmet Ağabey'den dinlediği yayla öykülerini anımsıyoruz. Sami'nin dedesi Selami Amca köyümüzün yaylacılarındandı. Yayla dönüşlerinde Selami Amca'dan yayla sakızı aldığımı söylüyorum Sami'ye.
Tüneller, oyrak boyu dönemeçli yollar, yer yer ormanlar, tepelerde dönen doğanlar... Baraj gölüne kurulmuş "alabalık çiftlikleri"... Kürtün göl altında kalınca taşındı.
İki Kürtün doğurdu baraj gölü: Özkürtün, Kürtün... Bu son yıllarda Kürtün kara buğday ekmeği yaygınlaştı bizim kıyı ilçelerinde. Oldukça tutuldu. Büyükler "harç ekmeği" gibi diyorlar.
Torul'u eski adıyla Ardasa'yı geçtik. Ozan Nabi Üçüncüoğlu buralıydı. Sami'ye onu anlatıyorum. Tirebolu şiirlerinden söz ediyorum. Fatih Eğitim Enstitüsünden öğretmenim yazar, eğitimci, hukukçu Baki Akgül'ü de...
Torul'u geçtik. Şiran yol ayrımı. Buradan sapmıyoruz. Gümüşhane'ye varacağız. Hışır Osman'ın, halk ozanı Hışır Osman'ın Gümüşhane'sine. Görele'den bilmem kaç yıl önce benimle Alucra Aktepe Ortaokuluna sürülen Metin Çimen'in Gümüşhane'sine...
Gümüşhane'de Sami'nin arkadaşı benim de öğrencim Bozcaalili polis var. Sami telefon etti. Çay içtik. Akşam oldu. Gidelim. Gidiyoruz. Işıklar yanıyor artık.