Usulca utanarak yaklaştı. Gözlerinde derin bir kuyunun dibinde ay gibi parlayan sudan berrak hayalleri vardı. Elleri titredi birden. Sanki karşısında kendisini aniden yutacak bir yaratık vardı. Bütün cesaretini toplayıp, karşısında duran sırım gibi ince adama sordu
-Topraksız tohum biter mi? Dedi
Sırım gibi ince adam, tüm korkularını boşa çıkarırcasına sevecen hal aldı. Omuzlarından kavradı elleriyle. Gözlerinin içine bakarak, kulaklarının duyacağından daha yüksek bir ses tonuyla
-Bitmez evlat. Topraktan sonra su da olmalı, sonra hava, sonra dedi durdu. Ellerini omuzlarından aldı. Ellerini gererek, nasırdan çatlamış ellerini havaya kaldırdı. Parmakları kaskatı kesilmişti. O kadar katılaşmıştı ki, sanki taş kesmişti elleri. Dudakları aralandı. Vadilerde bomba gibi patlayan ses tonuyla
-Birde böyle işleyen eller lazım dedi. Korktuğu kadar vardı sırım gibi adam. Kaskatı elleri yumuşadı, parmakları hareketlendi. parmaklarının boğumları arasından sanki çiçekler fışkırdı. Toprağa çöktü. Ellerini bir müzik aletini kullanıyormuş gibi toprakla buluşturdu. Kuraktan çatlamış toprak, parmaklarını hissedince irkildi birden. Bir cerrah gibi yardı toprağı. Yardığı yerden salkım, salkım karıncalar saldırdı ellerine. binlerce karıncadan etrafa ıtırlı karınca kokusu yayıldı. ufacık karıncalar ellerinin boğumlarında incecik kıl kalınlığındaki bel eklemlerinden ikiye katlanıp derisini yakan bir sıvı ile ısırgan otu gibi yakıyordu ellerini.
-İyi bak dedi karıncalar bile nasıl çalışıyorlar. Karıncalara zarar vermeden ellerini toprağa sirkeledi. Toprağa, toprak renginde karınca ekiyordu sanki.
-Onlar dedi, gözle görünmeyen midelerini doyurmak için nasıl uğraş veriyor, bizim zerremiz bile olmayan beyinleriyle nasıl çalışıyorlar. Sırım gibi ince adam bu kez ellerini bir kelebek gibi yaptı. Kayık gövdesine benzedi bitişen elleri, parmaklarını oynattıkça ufukta uçan göçmen kuşları anımsattı birden. Ufuklara uzadı bakışları. Ufuklar kapkaranlıktı.
-Yağmur dedi birden, haydi tohumu getir evlat dedi.
Usulca cebinde sakladığı kuyu dibinde parlayan su gibi hayallerini koydu sırım gibi ince adamın kayık gövdesi gibi ellerinin içine. Sırım gibi ince adamın gözleri yaşardı. damla, damla parmaklarının arasından toprağa yağdı tohumlar.
-Elim yandı dedi sırım gibi ince adam
-Zaten dedi yakacağından korktum.
-Korkma dedi sırım gibi ince adam korkma. Yanmadan, acı duymadan hayaller umuda dönüşmez. Karıncalarla uyandık, yağmurla ıslandık, tohumu da, toprakla buluşturduk. Çimlenir, çimlenir bekle dedi.
Gözlerini kısarak usulca ürkek bir sesle sordu yine sırım gibi ince adama
-Ne zaman biter
Gözleri bir açıldı yuvasından fırladı
-Karıncalar gibi koktuğumuz, karıncalar gibi çalıştığımız zaman dedi
Sırım gibi ince adam elinden tuttu. Umut ektik evlat. Umut varsa korkma yarında var. Umut varsa yarında var dedi. Iradı bir sandala binerek. Biraz sonra bir baktım masmavi bir deniz oldu....!
M.Yayla-Görele