Ahmet TORUN telefon etti. Türk Halk Oyunları Federasyonu Kulüplerarası Halk Oyunları Grup yarışması yarın Gümüşhane'de yapılacakmış. Bu görkemli müzik, oyun gösterilerini kaçırmak olmazdı. Dostum, arkadaşım Ahmet'e, tamam, dedim. Nerede, saat kaçta buluşacağız? Sekizde... Medik Çayevi'nde...
Erken kalktım her günkü gibi. Beşte evden çıktım, vurdum yola. Görele'ye iniyorum Cillioğlu mahallesinden. Pırıl pırıl bir mayıs ışıması... Bizim derenin seslerine erkenci karatavukların sesleri karışıyor. Alakargaların öykünme sesleriyle... Bir ara sanki bir sarısandal ıslığı da duydum kulak okşayıcı...
Bizim Sayit mahallesinden aşağı yola indim. İkiyüz metre aşağıda da köprü, kemer köprü. Mamud'un değirmeni. Değirmenin doğusundan geçen asfalttan sola, bahçe yoluna saptım... Beş on adımda iki yıl önce vurulan dere yoluna, Yusuf'un değirmeninin anasına geldim... Bu yol, bu dere yolu kim bilir kaç yıl değirmen yolu olarak kullanıldı... Araç yolu şimdi. Çocukluğumuzun, öğretmen olana dek yazları neredeyse her gün çıkmadığımız, yüzdüğümüz, balık tuttuğumuz dereye koşut gidiyorum...
Şimdi derenin, küçücük çağlanların şırıltısı ağır basıyor kuş seslerine. Bizim oyrağı geçtim. Doğanın dinginlik veren sesini dinleye dinleye... İluğun yerinin oralarda küçücük gölcükler var. İçlerinde de küçük mü küçük kasnaklar. Tek tük yayılırken sırtını kuma vediği, devindiği için parlayan bıyıklılar... Onları yalnız ben gözlemlemiyorum. Çoktan gelmiş bir balıkçıl. Burada geceledi belki de. Bir gününü kurtardı doyunarak. Ürktü benden, havalandı, dere aşağı kıyıya, deniz yönüne uçuyor...
Dere aşağı insanı sevinçle, coşkuyla dolduran yalnız bir gündoğumu yolculuğum bitmek üzere. Doğanın erinçli seslerine yalnız ben eşlik etmiyorum, Kacaru mahallesinden bu yana gül, hanımeli, ham tevek, mandalina, akasya, elma, kiraz... çiçeklerinin kokuları duyularımla, o güzelim seslerle kucaklaşıyor.
Kıyı yoluna, Görele- Giresun yoluna ulaştım. Doğuya, Görele yönüne doğru yürüyorum. On dakika sonra Kumyalı'daki evdeyim. Tıraş, giyinme, bişiler atıştırma... televizyon açma kapama... Kitaplıkta bir iki kitaba göz atma... Usa düşüveren bir başlığa, bir sayfaya bakma... Sekize çeyrek kala çıkıyorum evden. On dakika olmadan Medik Çayevindeyim.
Ahmat Torun gelmiş. Mehmet Çolak gelmiş. Gökhan gelmiş. Gökhan Torun, Ahmet'in oğlu. Onun aracıyla gideceğiz. O götürecek bizi. Bu kültür, gezi, sanat şölenine...
Ahmet'le meslektaşız. O da emekli öğretmen. Horan, kültür araştırmacısı. Horancı, horan öğreticisi. Türk Halk Oyunları Federasyonu Giresun İl Temsilcisi. Önemli bir çalışmayı tamamladı. Bizim köyü, Çürükeynesili kültür, sanat, tarih, sanatçı... özellikleriyle kitaplaştırdı. Önümüzdeki aylarda Görele Belediyesi Kültür Yayını olarak kitaplaşacak...
Ahmet Torun Yusuf Kurt'un çalıştırdığı bir iki yıldır ünlenen, yirmiye yakın Karadenizli sanatçının "Görele Horan Klibi" çekmesine yol açan "Görele Horan Ekibinde" oynuyor. Kazım Maksutoğlu'yla, Mehmet Çolak'la, Yusuf Kurt'la, Salih Gör'le, Kemal Kepçeoğlu'yla, Mehmet Menteşe'yle, Murat Torun'la...
Gençlere örnek olarak, "yaşlansalar da ihtiyarlamayarak", Görele Horanını çok değerli, sevgili gençlere, geleceğimize aktararak...
Mehmet Çolak, "güzel yurdum" gezi arkadaşlarımdan. Halkoyuncularımızdan. Görele horancımız. "Görele horan Ekibi"nde oynuyor. O da yaşlansa da ihtiyarlamayanlardan. Bir de sürekli mani üretiyor... Defterler dolusu... Üç bini geçmiştir...
Sekizde çıkıyoruz yola. Kıyı yolundan Tirebolu. Nitelikli, çağa uygun yoldan. Keşkelerimiz var... Keşkelerimiz. Bu yol kıyı doldurularak, yok edilerek yapılmasaydı... Doğaya, bilime çevreye kulak asılsaydı... Halkovalı'dan, babamın yıllardır cumartesileri kasaplık yaptığı, et sattığı, bir iki kez de beni de getirdiği Halkovalı'da güneye dönüyoruz, Harşıt yoluna giriyoruz...