Özlemi, deniz özlemini dile getiren nice yazı, nice şiir okudum. Tamam, olmuş, beni de anlatıyor, dedim çokları için. Kırık dökük bir iki tümce, sonsuzluğa akacak birkaç dize, birkaç ikilik durmadan çiçeklenir yıllar yılı belleğimde. Anımsadığımda, yinelediğimde içimi titretir çoğu. Göğsümün ortasında "bir şeyler " yoğunlaşır...
Hiçbirinin etkisi 1 Ağustos 1933'te Varlık'ta yayımlanan DENİZE HASRET'in son dörtlüğünün yanına yaklaşamaz... Ne görkemli dizeler:
Bir gün nehirler gibi ağlayarak derinden
Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?
Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım?
Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?..
Ömer Bedrettin Uşaklı (1904-1946)'yı saygıyla anıyorum...
Eğitimci, yazar Ahmet Say'ı yitirdik. Onu Posof Lisesinde öğretmenken Cemal Süreya'nın Türkiye Yazıları dergisi için gönderdiği "çağrı-mektup" yazısıyla tanımıştım. Cemal Süreya'nın çağrısına uyarak sürdürümcüsü olmuştum derginin.
İlk sayıdan sonra beklenmedik biçimde ayrılmıştı dergiden Cemal Süreya... Ahmet Say yönetmişti dergiyi... O yıllarda mıydı, daha mı önceydi, yılını anımsamıyorum. Önemli bir roman yarışmasında adını duyurmuştu Ahmet Say... Sonraları müzik tarihiyle ilgili önemli yapıtlar yazmıştı.Dünya sanatçısı Fazıl Say'ın babasıydı...Kişioğlu başardıklarıyla, yazdıklarıyla... yaşayacak... Ahmet Say da öylelerinden.
Sami Karaören de gitti. 1924 doğumluydu. Türkçeciydi. Nurullah Ataç denli özenliydi yazılarında. Düşünürdü, Türk Dil Kurumunda önemli görevlerde bulunmuş yazardı. Gazeteciydi. 32 yıl Cumhuriyet Gazetesi Yazıişleri Müdürlüğü yapmıştı. Atatürkçüydü, aydmlanmacıydı.
Fethiye'nin Kaya köyündendi. Antalya Lisesi öğrencisiyken önemli ozan Cahit Külebi'nin öğrencisi olmuştu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirmişti. 1957'de Dünya Gazetesinde başlamıştı yazmaya. 1961'den sonra da Cumhuriyet Gazetesindeydi. 1962'de Türk Dil Kurumu Gazetecilik ve Dil Ödülü'nü almıştı... Anılarını yazmış mıdır bilemiyorum... Yazdıklarıyla yaşayacak Sami Karaören.
Hece ozanı Halil Soyuer'i yeni imgelerle oluşturulmuş bir güzellemeyle anımsayalım:
Seni dün, gezerken gördüm sokakta,
O ne gözdü, o ne kaştı bir tanem.
Senin bir benzerin yok genç kuşakta,
İçim yandı, aklım şaştı, bir tanem.
Güneşli kış mısın, karlı yaz mısın,
Böyle her gün, cilve misin, naz mısın,
Gönül gazetesi okumaz mısın?
Seni sevmem kanunlaştı bir tanem.
Kimi atma türkülerin gerisinde öykü vardır. Başka bir deyişle kimi atma türküler bir öykünün bitişinde söylenmiştir:
Gar yağayu yağayu
Bağla keşanı bağla
Ben aklına geldikçe
Haşim'im diye ağla
Güldün de gözlerime
Duddun bileklerimi
Nisan dolusu gibi
Dökdün çiçeklerimi