Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort
Hayrettin Günay
Köşe Yazarı
Hayrettin Günay
 

ASKER OLDUM VATANA -3

" Türkiye'de şair olanın" durumunu anlatıyor: Çektiğim cevri cefanın sebebinden sorma Deme kim: Badiheva menkabe dellalı budur Habs ile nefy ile işkenceyle ömrü geçer İşte, Türkiye'de şair olanın hali budur   Vatanın elden gidişini anlatıyor:   Ey vatan ver elini bir sıkayım Elimizden gidiyorsun adiyö Çeşmi şefkat ile baktıkça sana Beni mahzun ediyorsun adiyö   Eşref, kendi mezartaşı için şunları yazmış:   Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için Gelmesin reddeylerim billah öz kardaşımı Gözlerim ebnayı ademden o rütbe yıldı kim İstemem ben Fatiha,tek çalmasınlar taşımı   O derece yılmış insanlardan. Mezar taşımı çalmasınlar; başka bir şey istemem, demiş ama çalmışlar. Eşref'in oğluna kulak verelim, Yusuf Ziya Ortaç'a yazdığı mektupta: "Babamın Kırkağaç'ta İstasyon yolu kenarında kabrinin taşını, dün gece meçhul bir şahıs iki parça etmiş." Eşref’te Nef'iyi andıran bir yön var:   Eylemem ölsem de kizbi ihtiyar Doğruyu söyler gezer bir şairim Bir güzel mazmun bulunca, Eşrefe Kendimi hicv eylemesem kafirim   Bir gazelinin "matla" beyti:   Şimdi pek çok tekkeler tenbel yatağıdır bütün Medrese sakinleri asker kaçağıdır bütün   Askerliğimi Kırkağaç'ta "Şair Eşref’in ilçesinde yaptığım için mutluyum. Eşref'in doğduğu, gezdiği, yaşadığı, sonsuza dek yattığı Kırkağaç'ı belki de gezemeyecektim. tanıyamayacaktım askerliğim olmasa. Balkan şampiyonu Mehmet Yurdadön, Fenerbahçeli Onur da bizimle yaptı askerliği kısa dönem olarak. Hafta sonu "dışarı" çıkışlarda ilk uğradığımız aşevi olurdu. Sıraya girerdik. Döner için. Alay komutanımız sık sık uyarırdı bizi, kazıklanmayın, diye... Bu düşünceyle askerleri "para" olarak gören aşevleri yoktu sanırım... Kırkağaç'ta yemek sonrası Parkta bir ağacın altında, gölgede otururduk. Yanımda Ersin Kasım olurdu. Öğretmen arkadaşım. 3 Eylül 1983'te fotoğraf çektirmişiz. 25.9.1983'te Hayret­tin Usta (Cet) ile çektirmişiz. Hayrettin uğramıştı, buluşmuştuk. İzmir Aliağa'dan İstanbul'a akaryakıt taşıyordu... 9.8.1983'te Alay'da çektirmişim: Tüfek omuzda... Eğitim alanında çektirmişiz: Aziz Naldemirci ( Giresun), Osman Yaşar (Malatya), Ersin Kasım (Görele)... Kimbilir nasıl da değişmiştir Kırkağaç, nasıl da gelişmiş büyümüştür? Yıllar sonra görmek isterim anlatılacak anılar biriktirdiğim Şair Eşrefin yurdunu... Kimbilir?.. Er mektubundan: "4.7.1983, Pazartesi 9.30. Otogar. Geceyi burada geçirmek zorunda kaldım. Akşam yorgun argın otele düştüm. İlk işim soğuk bir duş almak oldu. Bizim evdeki su bu­radaki suyun yanında buz gibi kalıyor. Ama yıkandığım için rahatladım. Gece iyi geçti. Biraz sıcak. O kadar. Gelirken yollarda Ege bölgesine ait kimi kasabalardan, kimi kentlerden geçtik. Afyon, Uşak, Salihli, Turgutlu...ve Manisa. Tümü de Giresun'dan büyük. Ama sevimsiz. Kapalı. Sıkıcı görüntüsü var. Düz arazide kurulmuşlar ama çevreleri ya tarla, üzüm bağları ya da çıplak arazi. Kayalıklar. Bizim bölgenin,insanın içini kıpır kıpır eden tatlı, yumuşak, dinlendiri­ci, o güzelim yemyeşil görüntüsünden burada iz yok. Buna masmavi, dupduru çarşaf çarşaf denizi de eklersek KARADENİZ buralara göre tam yaşanılası yer. Saat "on iki"de Kırkağaç'a giderek öğleden sonra 6. Jandarma Er Eğitim Merkezine teslim olarak askerliğe başlayacağım. Kısacası bugün saat üçten sonra askerim." Manisa, 17.7.1983 "Yolculuğa Trabzon'dan başladım. Saat birde geçmesi gerekiyordu Görele'den otobüsün. Ama yarım saat "yemek, ihtiyaç, namaz molası" verdi Çavuşlu'da. İkiye gelir­ken de sanırım Görele'den geçtim. Sizler bekliyordunuz. Öne geçtiğim için görüştük. Çağdaş'la Özgür beni görünce oturdukları yerden fırlayarak asfalta doğru yöneldiler. El salladı­lar. Babamla sen-Rafet - kalkamadınız. Yolculuk rahat geçti. Manisa eskisinden de sıcak. İnsan sokakta gezerken bunalıyor. Gölgeye kaçıyor. Öyle sanıyorum ki sıcaklık daha da artacak. Askelikte benim en güçlük çekeceğim durum havaların bunaltıcı olması. İnsanın burada sürekli su içme isteği geliyor. Hem de buzlu su. Ağzı, dudakları, boğazı kuruyor. Sıcağa bir alışsam gerisi kolay. Gelirken yollara daha iyi dikkat ettim. Bu yörede insanlar şu mevsimde tarlada çalışı­yor. Kıyafetleri bizimkilere benzemiyor. Erkeklerin de kadınların da başları kırmızıya sarıya çalan örtülerle kaplı. Her halde güneşten korunmak için. Altında da şala, pijamaya ben­zeyen giysiler var. Kadınlar hep böyle. Üzüm bağlarında; patlıcan, kavun, karpuz tarlaların­da çalışıyorlar. Kimileri sabahtan eşeklere binmişler tarlaya geliyorlar. Bir de tarlalar­da eşek, traktör, taksi, motorlu bisiklet görmek olası. Bu olağan bir görüntü buranın tarla­larından. Tarla içlerinden sulama kanalları geçiyor. Kimi zaman sırtlarında, geniş omuzlu kolsuz çoban giysileriyle koyun otlatan çobanlar görülüyor. Yamaçlarda sağa sola serpişmiş keçiler otluyor. Yol izlenimleri şimdilik bu kadar." Kırkağaç, 7.8.1983. "Bugün pazar. Dün çıkmadığımız için ilk kez bugün Kırkağaç'a çıktık. Düzgün sıralar halinde emirle, komutla. Kırkağaç Parkı'ndan yazıyorum. Kırkağaç askerden taşıyor şu anda. Üç bin asker var sokakta, parkta, lokantada, şurda burda. Şehir hınca hınç dolu. Park güzel. Serin. Esintili. Televizyonda - videolu - sulu, ağlamaklı renkli bir yerli film var. Masa arkadaşlarımla hem konuşuyoruz, hem film izliyoruz hem de ben sana yazarak sesleniyorum." Kırkağaç, 30.7.1983. "Dün gece şahane bir fırtına, sesini sevdiğim bereketli bir yağ­mur vardı. O yüzden bu cumartesi sabahı serin, tatlı, yumuşak, okşayıcı. Güzel mi güzel bir günün başlangıcı. Önceki mektubumda betimlemeye çalıştığım istirahat yerimiz olan çamlık­tayım. Kahvaltı sonrası oturuyoruz. Kimi arkadaş mektup yazıyor, kimileri bir şeyler oku­yor, kimileri türkü mırıldanıyor. En güzeli de çam ağaçlarında, başımız yanında ötüşen kumru­ların sesleri. Kumru, üveyik kuşu gibi. Ötüşü güvercini andırıyor. Ama güzel, yumuşak."
Ekleme Tarihi: 18 Eylül 2021 - Cumartesi

ASKER OLDUM VATANA -3

" Türkiye'de şair olanın" durumunu anlatıyor:

Çektiğim cevri cefanın sebebinden sorma

Deme kim: Badiheva menkabe dellalı budur

Habs ile nefy ile işkenceyle ömrü geçer

İşte, Türkiye'de şair olanın hali budur

 

Vatanın elden gidişini anlatıyor:

 

Ey vatan ver elini bir sıkayım

Elimizden gidiyorsun adiyö

Çeşmi şefkat ile baktıkça sana

Beni mahzun ediyorsun adiyö

 

Eşref, kendi mezartaşı için şunları yazmış:

 

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için

Gelmesin reddeylerim billah öz kardaşımı

Gözlerim ebnayı ademden o rütbe yıldı kim

İstemem ben Fatiha,tek çalmasınlar taşımı

 

O derece yılmış insanlardan. Mezar taşımı çalmasınlar; başka bir şey istemem, demiş ama çalmışlar. Eşref'in oğluna kulak verelim, Yusuf Ziya Ortaç'a yazdığı mektupta: "Babamın Kırkağaç'ta İstasyon yolu kenarında kabrinin taşını, dün gece meçhul bir şahıs iki parça etmiş."

Eşref’te Nef'iyi andıran bir yön var:

 

Eylemem ölsem de kizbi ihtiyar

Doğruyu söyler gezer bir şairim

Bir güzel mazmun bulunca, Eşrefe

Kendimi hicv eylemesem kafirim

 

Bir gazelinin "matla" beyti:

 

Şimdi pek çok tekkeler tenbel yatağıdır bütün

Medrese sakinleri asker kaçağıdır bütün

 

Askerliğimi Kırkağaç'ta "Şair Eşref’in ilçesinde yaptığım için mutluyum. Eşref'in doğduğu, gezdiği, yaşadığı, sonsuza dek yattığı Kırkağaç'ı belki de gezemeyecektim. tanıyamayacaktım askerliğim olmasa.

Balkan şampiyonu Mehmet Yurdadön, Fenerbahçeli Onur da bizimle yaptı askerliği kısa dönem olarak.

Hafta sonu "dışarı" çıkışlarda ilk uğradığımız aşevi olurdu. Sıraya girerdik. Döner için. Alay komutanımız sık sık uyarırdı bizi, kazıklanmayın, diye... Bu düşünceyle askerleri "para" olarak gören aşevleri yoktu sanırım...

Kırkağaç'ta yemek sonrası Parkta bir ağacın altında, gölgede otururduk. Yanımda Ersin Kasım olurdu. Öğretmen arkadaşım. 3 Eylül 1983'te fotoğraf çektirmişiz. 25.9.1983'te Hayret­tin Usta (Cet) ile çektirmişiz. Hayrettin uğramıştı, buluşmuştuk. İzmir Aliağa'dan İstanbul'a akaryakıt taşıyordu...

9.8.1983'te Alay'da çektirmişim: Tüfek omuzda... Eğitim alanında çektirmişiz: Aziz Naldemirci ( Giresun), Osman Yaşar (Malatya), Ersin Kasım (Görele)...

Kimbilir nasıl da değişmiştir Kırkağaç, nasıl da gelişmiş büyümüştür? Yıllar sonra görmek isterim anlatılacak anılar biriktirdiğim Şair Eşrefin yurdunu... Kimbilir?..

Er mektubundan: "4.7.1983, Pazartesi 9.30. Otogar. Geceyi burada geçirmek zorunda kaldım. Akşam yorgun argın otele düştüm. İlk işim soğuk bir duş almak oldu. Bizim evdeki su bu­radaki suyun yanında buz gibi kalıyor. Ama yıkandığım için rahatladım. Gece iyi geçti. Biraz sıcak. O kadar.

Gelirken yollarda Ege bölgesine ait kimi kasabalardan, kimi kentlerden geçtik. Afyon, Uşak, Salihli, Turgutlu...ve Manisa. Tümü de Giresun'dan büyük. Ama sevimsiz. Kapalı. Sıkıcı görüntüsü var. Düz arazide kurulmuşlar ama çevreleri ya tarla, üzüm bağları ya da çıplak arazi. Kayalıklar. Bizim bölgenin,insanın içini kıpır kıpır eden tatlı, yumuşak, dinlendiri­ci, o güzelim yemyeşil görüntüsünden burada iz yok. Buna masmavi, dupduru çarşaf çarşaf

denizi de eklersek KARADENİZ buralara göre tam yaşanılası yer.

Saat "on iki"de Kırkağaç'a giderek öğleden sonra 6. Jandarma Er Eğitim Merkezine teslim olarak askerliğe başlayacağım. Kısacası bugün saat üçten sonra askerim."

Manisa, 17.7.1983 "Yolculuğa Trabzon'dan başladım. Saat birde geçmesi gerekiyordu Görele'den otobüsün. Ama yarım saat "yemek, ihtiyaç, namaz molası" verdi Çavuşlu'da. İkiye gelir­ken de sanırım Görele'den geçtim. Sizler bekliyordunuz. Öne geçtiğim için görüştük. Çağdaş'la Özgür beni görünce oturdukları yerden fırlayarak asfalta doğru yöneldiler. El salladı­lar. Babamla sen-Rafet - kalkamadınız. Yolculuk rahat geçti. Manisa eskisinden de sıcak. İnsan sokakta gezerken bunalıyor. Gölgeye kaçıyor. Öyle sanıyorum ki sıcaklık daha da artacak. Askelikte benim en güçlük çekeceğim durum havaların bunaltıcı olması. İnsanın burada sürekli su içme isteği geliyor. Hem de buzlu su. Ağzı, dudakları, boğazı kuruyor. Sıcağa bir alışsam gerisi kolay.

Gelirken yollara daha iyi dikkat ettim. Bu yörede insanlar şu mevsimde tarlada çalışı­yor. Kıyafetleri bizimkilere benzemiyor. Erkeklerin de kadınların da başları kırmızıya sarıya çalan örtülerle kaplı. Her halde güneşten korunmak için. Altında da şala, pijamaya ben­zeyen giysiler var. Kadınlar hep böyle. Üzüm bağlarında; patlıcan, kavun, karpuz tarlaların­da çalışıyorlar. Kimileri sabahtan eşeklere binmişler tarlaya geliyorlar. Bir de tarlalar­da eşek, traktör, taksi, motorlu bisiklet görmek olası. Bu olağan bir görüntü buranın tarla­larından. Tarla içlerinden sulama kanalları geçiyor. Kimi zaman sırtlarında, geniş omuzlu kolsuz çoban giysileriyle koyun otlatan çobanlar görülüyor. Yamaçlarda sağa sola serpişmiş keçiler otluyor. Yol izlenimleri şimdilik bu kadar."

Kırkağaç, 7.8.1983. "Bugün pazar. Dün çıkmadığımız için ilk kez bugün Kırkağaç'a çıktık. Düzgün sıralar halinde emirle, komutla. Kırkağaç Parkı'ndan yazıyorum. Kırkağaç askerden taşıyor şu anda. Üç bin asker var sokakta, parkta, lokantada, şurda burda. Şehir hınca hınç dolu. Park güzel. Serin. Esintili. Televizyonda - videolu - sulu, ağlamaklı renkli bir yerli film var. Masa arkadaşlarımla hem konuşuyoruz, hem film izliyoruz hem de ben sana yazarak sesleniyorum."

Kırkağaç, 30.7.1983. "Dün gece şahane bir fırtına, sesini sevdiğim bereketli bir yağ­mur vardı. O yüzden bu cumartesi sabahı serin, tatlı, yumuşak, okşayıcı. Güzel mi güzel bir günün başlangıcı. Önceki mektubumda betimlemeye çalıştığım istirahat yerimiz olan çamlık­tayım. Kahvaltı sonrası oturuyoruz. Kimi arkadaş mektup yazıyor, kimileri bir şeyler oku­yor, kimileri türkü mırıldanıyor. En güzeli de çam ağaçlarında, başımız yanında ötüşen kumru­ların sesleri. Kumru, üveyik kuşu gibi. Ötüşü güvercini andırıyor. Ama güzel, yumuşak."

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

siyahbet giriş