Ülkemizin en büyük evcil hayvan mağazası olan tcremix.org sitemizde kedi veya köpek besleyenler için hayatlarını kolaylaştıracak çok sayıda ürün bulunuyor. Bunların en başında mamalar geliyor eğer köpek besliyorsanız köpek maması başta olmak üzere yavru köpek maması, yaşlı köpek maması, light köpek maması, tahılsız köpek maması, konserve köpek yaş mama ürünlerini bulabileceğiniz gibi köpek sağlık ürünleri, köpek ödülleri, köpek bakım ürünleri, köpek aksesuarları, köpek mama su kapları, köpek oyuncakları, köpek eğitim ürünleri, köpek tasmaları gibi işlerinizi kolaylaştıracak çok sayıda ürünü bulabilirsiniz. Kedi besleyen arkadaşlar başta kedi maması ana kategorimiz olmak üzere konserve kedi yaş maması, yavru kedi konserve maması, yavru kedi maması, kısırlaştırılmış kedi maması, yaşlı kedi maması, yetişkin kedi maması, light diyet kedi maması kategorilerimizi ziyaret ederek kedinizin temel beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilirisiniz. Diğer yandan ihtiyaç duyabileceğiniz diğer ürünleri kedi ödülleri, kedi tuvaletleri, kedi oyuncakları, kedi vitaminleri, kedi kumu, kedi aksesuarları, kedi bakım ürünleri, kedi mama su kapları ana kategorilerimizden bulabilirsiniz. Ayrıntılı armaa için alt kategorilerimize de göz atmanızda fayda var. Türkiye 'nin en büyük online pet shop mağazası tcremix.org sitemize hepiniz davetlisiniz.
Esenyurt Escort
Hayrettin Günay
Köşe Yazarı
Hayrettin Günay
 

ASKER OLDUM VATANA -2

Ana yüreği... Ağlar mı ağlar. Anam, Rabia Günay, ağlar mıydı? Görse de ağlasaydı. On üç yıl olmuştu öleli...Babam. Babam 68 yaşındaydı. Ak sakallı. Ak sakallı değildi. Eski yazıyı, yeni yazıyı düzgün yazan, okuyan babam... Cillioğlu'ndaki büyüdüğümüz evde kalıyordu. Görele'ye geldiğinde bize uğruyor, torunları Özgür Yetkin'le Çağdaş'ı seviyordu. Kesme, fındıklı geti­riyordu onlara. Biz çocukken bize getirdiği duygularla... Soğuksu'da oturuyordum. Devge Apartmanı'nda. Konuklarımız bir hafta kalmıştı bizde. Almanya'dan gelerek. Salih Günaylar... Salih Günay'ın babası, babamın amcasının oğluydu. Yakup Am­ca. .. Ben askere gideceğim gün Salih'in Sinop'a gitmesi gerekiyordu. Sinop'ta ağabeyi polis Sabahattin Ağabey'e gidecekti. Hayrettin; Samsun'a kadar benimle gidelim, dedi. Bindik "mersedes"e. Samsun'a o yıllarda en erken dört, beş saatte ulaşılıyordu. Çantayı gerekli olanlarla doldurdum. Bir iki yazlık giysi. Tıraş takımı. Ağrı kesiciler. Babamla, eşim Rafet'le kucaklaştım, Özgür'le Çağdaş'ı öptüm. Araca bindim. Fırladı mersedes... Tirebolu, Espiye, Keşap, Giresun, Bulancak, Piraziz, Gülyalı, Ordu... Uçuyorduk. Ara sıra bize el kaldırıp, ne oluyor? demeye çalışanları anımsıyorum... Bolaman dönemeçleri, Perşembe, Fatsa, Ünye... Önümüzdeki araç kaçla giderse gitsin, Salih onu sollamasa, geçmese gıcık oluyordu. Bir şey de diyemiyordum. Dinleyecek durumu yoktu. Yumulmuştu... Terme, Çarşamba, Sam­sun... Ooohhh. Durduk. İki saat otuz beş dakikada gelmiştik... Yol boyu ağzından bir sözcük çıkmayan Salih, korktun mu? dedi. Ne diyeyim? Korkmadım, dedim. Kucaklaştık. O Sinop'a... Samsun Otogar'dayım. Manisa'ya gideceğim. Ulusoy'dan ya da Kanberoğlu'ndan alacağım bi­leti. Tamam. 14.30'da yola çıkacak İzmir'e giden otobüs. Daha var. Bu arayı gezerek değerlen­diriyorum Samsun'da... Kavak, Havza, Merzifon, Çorum, Sungurlu. Sungurlu'da çay, gereksinim düşünü. Kırıkkale, Elma­dağ tırmanış iniş Ankara. Ankara'da düşün. Gereksinim giderme. Otogarda ivedi ivedi gezinti. Polatlı, Sivrihisar, Bayat, Afyonkarahisar, Banaz, Uşak, Kula çay, gereksinim düşünü. Salihli, Manisa. Pırıl pırıl güneşli bir gün... Otobüs İzmir'e gitti. Ben Kırkağaç'a gideceğim. Küçük bir araştırma. Kırkağaç'a çalışan araçların yerini buluyorum. Dümdüz yollardan, bağlardan; domates, kavun... tarlalarından geçiyoruz. Yol kıyılaranda tek tük iğde ağaçlarını tanıyorum. Kırkağaç'tayım. Kalabalık. Benim gibi askerler... Biraz geziniyorum. Bir aşevinde yemek yiyorum. Saçımı iyice inceltiyorum bir berberde. Kırkağaç Parkı'nı buluyorum... "Teslim ola­cağım" Alay'ın yerini öğreniyorum. Çıkışta. Soma yolu üzerinde... Buraları ilk kez görüyorum. Tanımaya çalışıyorum. Ege. İncir ağaçları. Ballı incir ağaçları. Çok emek isteyen tütün tarlaları. Göz alabildiğine tarlalar. Domates, biber, kavun, kar­puz.... tarlaları. Ayva ağaçları. Üzüm. Asmalar dizi dizi. Onların aralarında doyunmaya çalı­şan üveyikler, sarısandallar... Parklarda ilk gördüğümde üveyik sandığım kumrular. Doğu Ka­radeniz'e uyum sağlayamayan evlere, pencerelere... yakın, sevimli kumrular... Yakıcı güneş. Tarlaları sulayan kanallar, göletler... Bizim bölgeden değişik doğa, tarım, üretim... Şair Eşrefin yurdundayım. Dinlenceleri çıkarsak 93 gün kalacağım burada... Kırkağaç'ta 1846'da doğmuş Eşref. 1912'de bu ilçede evinde ölmüş. İstasyon yolu üzerin­deki gömütlükte annesi Arife Hanım'ın yanına gömülmüş. Onu Tanzimat sanatçısı olarak değerlendirmek gerek. Namık Kemal, Ziya Paşa... gibi sanat toplum içindir, anlayışıyla "hiciv"ler yazmış. Hicivleri, yazdıklarının neredeyse tümünü gölgelemiş. Eşref denince "hiciv"geliyor usa. Bir de Kırkağaç. Devlette görev almış Eşref. Bir yandan da görev aldığı devletin aksayan yanlarını kor­kusuzca taşlamış. Bu yüzden sürülmüş, tutuklanmış, "rahat" yüzü görmemiş. Malmüdürlüğü, kayma­kamlık yapmış. Fatsa'da, Çapakçur'da, Hizan'da, Ünye'de, Tirebolu'da, Akçadağ'da, Garzan'da, Garbikaraağaç'ta, Budan'da, Kula'da, Kırkağaç'ta, Daday'da... kaymakamlık yapmış. Sürülmüş sürekli. "Aşırı derecede içtiği" için. İçse de "hiciv" yazmasa, sözünü esirgemese sürülür müydü?
Ekleme Tarihi: 11 Eylül 2021 - Cumartesi

ASKER OLDUM VATANA -2

Ana yüreği... Ağlar mı ağlar. Anam, Rabia Günay, ağlar mıydı? Görse de ağlasaydı. On üç yıl olmuştu öleli...Babam. Babam 68 yaşındaydı. Ak sakallı. Ak sakallı değildi. Eski yazıyı, yeni yazıyı düzgün yazan, okuyan babam... Cillioğlu'ndaki büyüdüğümüz evde kalıyordu. Görele'ye geldiğinde bize uğruyor, torunları Özgür Yetkin'le Çağdaş'ı seviyordu. Kesme, fındıklı geti­riyordu onlara. Biz çocukken bize getirdiği duygularla...

Soğuksu'da oturuyordum. Devge Apartmanı'nda. Konuklarımız bir hafta kalmıştı bizde. Almanya'dan gelerek. Salih Günaylar... Salih Günay'ın babası, babamın amcasının oğluydu. Yakup Am­ca. ..

Ben askere gideceğim gün Salih'in Sinop'a gitmesi gerekiyordu. Sinop'ta ağabeyi polis Sabahattin Ağabey'e gidecekti. Hayrettin; Samsun'a kadar benimle gidelim, dedi. Bindik "mersedes"e. Samsun'a o yıllarda en erken dört, beş saatte ulaşılıyordu.

Çantayı gerekli olanlarla doldurdum. Bir iki yazlık giysi. Tıraş takımı. Ağrı kesiciler. Babamla, eşim Rafet'le kucaklaştım, Özgür'le Çağdaş'ı öptüm. Araca bindim. Fırladı mersedes... Tirebolu, Espiye, Keşap, Giresun, Bulancak, Piraziz, Gülyalı, Ordu... Uçuyorduk. Ara sıra bize el kaldırıp, ne oluyor? demeye çalışanları anımsıyorum... Bolaman dönemeçleri, Perşembe, Fatsa, Ünye... Önümüzdeki araç kaçla giderse gitsin, Salih onu sollamasa, geçmese gıcık oluyordu. Bir şey de diyemiyordum. Dinleyecek durumu yoktu. Yumulmuştu... Terme, Çarşamba, Sam­sun... Ooohhh. Durduk. İki saat otuz beş dakikada gelmiştik... Yol boyu ağzından bir sözcük çıkmayan Salih, korktun mu? dedi. Ne diyeyim? Korkmadım, dedim. Kucaklaştık. O Sinop'a...

Samsun Otogar'dayım. Manisa'ya gideceğim. Ulusoy'dan ya da Kanberoğlu'ndan alacağım bi­leti. Tamam. 14.30'da yola çıkacak İzmir'e giden otobüs. Daha var. Bu arayı gezerek değerlen­diriyorum Samsun'da...

Kavak, Havza, Merzifon, Çorum, Sungurlu. Sungurlu'da çay, gereksinim düşünü. Kırıkkale, Elma­dağ tırmanış iniş Ankara. Ankara'da düşün. Gereksinim giderme. Otogarda ivedi ivedi gezinti. Polatlı, Sivrihisar, Bayat, Afyonkarahisar, Banaz, Uşak, Kula çay, gereksinim düşünü. Salihli, Manisa. Pırıl pırıl güneşli bir gün... Otobüs İzmir'e gitti. Ben Kırkağaç'a gideceğim.

Küçük bir araştırma. Kırkağaç'a çalışan araçların yerini buluyorum. Dümdüz yollardan, bağlardan; domates, kavun... tarlalarından geçiyoruz. Yol kıyılaranda tek tük iğde ağaçlarını tanıyorum.

Kırkağaç'tayım. Kalabalık. Benim gibi askerler... Biraz geziniyorum. Bir aşevinde yemek yiyorum. Saçımı iyice inceltiyorum bir berberde. Kırkağaç Parkı'nı buluyorum... "Teslim ola­cağım" Alay'ın yerini öğreniyorum. Çıkışta. Soma yolu üzerinde...

Buraları ilk kez görüyorum. Tanımaya çalışıyorum. Ege. İncir ağaçları. Ballı incir ağaçları. Çok emek isteyen tütün tarlaları. Göz alabildiğine tarlalar. Domates, biber, kavun, kar­puz.... tarlaları. Ayva ağaçları. Üzüm. Asmalar dizi dizi. Onların aralarında doyunmaya çalı­şan üveyikler, sarısandallar... Parklarda ilk gördüğümde üveyik sandığım kumrular. Doğu Ka­radeniz'e uyum sağlayamayan evlere, pencerelere... yakın, sevimli kumrular... Yakıcı güneş. Tarlaları sulayan kanallar, göletler... Bizim bölgeden değişik doğa, tarım, üretim...

Şair Eşrefin yurdundayım. Dinlenceleri çıkarsak 93 gün kalacağım burada...

Kırkağaç'ta 1846'da doğmuş Eşref. 1912'de bu ilçede evinde ölmüş. İstasyon yolu üzerin­deki gömütlükte annesi Arife Hanım'ın yanına gömülmüş.

Onu Tanzimat sanatçısı olarak değerlendirmek gerek. Namık Kemal, Ziya Paşa... gibi sanat toplum içindir, anlayışıyla "hiciv"ler yazmış. Hicivleri, yazdıklarının neredeyse tümünü gölgelemiş. Eşref denince "hiciv"geliyor usa. Bir de Kırkağaç.

Devlette görev almış Eşref. Bir yandan da görev aldığı devletin aksayan yanlarını kor­kusuzca taşlamış. Bu yüzden sürülmüş, tutuklanmış, "rahat" yüzü görmemiş. Malmüdürlüğü, kayma­kamlık yapmış. Fatsa'da, Çapakçur'da, Hizan'da, Ünye'de, Tirebolu'da, Akçadağ'da, Garzan'da, Garbikaraağaç'ta, Budan'da, Kula'da, Kırkağaç'ta, Daday'da... kaymakamlık yapmış. Sürülmüş sürekli. "Aşırı derecede içtiği" için. İçse de "hiciv" yazmasa, sözünü esirgemese sürülür müydü?

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

siyahbet giriş