Bodrum'un da galesi var denize bakar
Hakime Hanım'ın Ölüsü yürekler yakar
-Bağlantı-
Bodrum'dan da gider iken onu görmüşler
Hakime Hanım"ı duyanlar çarşıya inmişler
-Bağlantı-
Bodrum'un dağlarında silah sesi var
Silah sesi değil anam Hakim yası var
-Bağlantı-
Mefaret Tüzün aslen Ardeşenlidir. Kütahya Tavşanlı Tapu Memuru Temel Bey'in kızıdır. 24 Eylül 1951'de Bodruma "Hakim" olarak atanır. Cesurdur, gözüpektir, adaletlidir. Çalışma arkadaşlarıyla çok isten davranışları, giyimindeki "serbestlik" yobazlarca yadırganır. Hakkında savcı Ahmet Türkdü ile aşk dedikodusu yayılır. Arkadaşlarına davetli gittiği bir gün Savcı Ahmet Bey'in karısınca söylenen "Benim kocamın bir karısı var sanırdım, meğer iki karılıymış" sözlerinden çok alınır. Çok üzülür. İkinci olarak da hizmetçi olarak aldığı kızın özel yaşamındaki bozukluk onu çok üzer... O akşam Milas'ta ünlü sanatçı Zeki Duygulu'nun konserine gider. Orada sanatçıdan üç kez şu şarkıyı okumasını ister:
Uslu dur kadınım çıldırtma beni
Ben artık bildiğin ben değilim
Bir başka yağmurla ıslak mendilim
Yeter artık aldatma beni
Uslu dur kadınım çıldırtma beni
Dökülmüş yaprağım sararmış gözüm
Çiğli kirpiklerle yaşlıdır gözüm
Bu gurbet ellerde ben bir öksüzüm
Uslu dur kadınım çıldırtma beni
Hakim Mefaret Tüzün çıkarılan dedikodulara dayanamaz. 14 Mayıs 1954 yılında kendini evinde asar. Görevine geç kalınca davalılardan Bekir Akkaya, davasını gördürmek için evine haber iletmeye gider. Pencere kenarından Hakime Hanım'ın kendini astığını görür. Olay duyulur. Bütün kasaba üzüntüye boğulur...
Türküyü yörenin Çelik Usta lakaplı kemancısı Mustafa Bacaksız yakar... Biçok sanatçı okur türküyü..
Sıcak. Cayır cayır yanıyor Bodrum... Kent içinde daha çok kalamayız. Milas üzerinden Kuşadası yolunu tutuyoruz. Menteşe. Menteşe Dağlarını aşıyoruz... Önümüzde kocaman ova. Büyük Menderes Ova'sı. Çamiçi Gölü... Söke...Samim Kocagöz'ü anımsıyoruz... Kuşadası'ndayız. Karadenizliler Lokali'nde... Öğle yemeği. Güler yüzlüyüz. Cıvıl cıvılız. Evimizde gibiyiz. Duvardaki fotoğraflar, resimler, takımlar... bir an Görele'ye götürüyor bizi...
Arkada bırakıyoruk Kuşadasını. Karanlık olmadan Selçuk Harabeleri'ni göreceğiz. Selçuk'tayız. Kapalı Harabeler... Göremiyoruz Antik tiyatroyu. Dışarıdan gözlüyoruz öylesine. Meryem Ana Kilisesi'ndeyiz. "Ayin" var. İzin alarak izliyoruz ayini... Burada "Hacı" oluyormuş Avrupalılar...
Küçük Menderes Ovası'nın kuzey-batı kesiminde Torbalı. İzmir-Aydın kara, demir yolları üstünde kurulu. Oradan Menderes'e geçiyoruz. Durmuyoruz. Gezi aracı devingenliğiyle giriyoruz İzmir'e. İzmir türkülerini anımsayarak. İzmir şiirlerini... İzmirli yazarları.. Mustafa Kemal'i saygıyla anarak... İzmir Marşı'nı aracımızın dışına taşırarak...
Fuar'dayız. İzmir Uluslararası Fuar'dayız. Öğrencilerimiz, gençlerimiz dağılıveriyor Fuar'a. Luna Park'a doluşuyor öğrenciler... Gençliklerini, çocukluklarını yaşıyorlar Görele'den çok çok uzaklarda... İzmir'de.
Gençlerin içinde sivrilen kimileri altını üstüne getiriyor buranın... Coşku, korku yaratacak tüm araçlarda başı çekiyorlar. Korku tüneliyle gülme bombardımanı bütünleşiyor... Gençlik... Ne bulunmaz yaşam dönemi...
İzmir'deyiz... Fuar sonrası. Kordonboyu'ndayız... İzmir'in, güzel İzmir'in en görkemli, en yürünesi, en gezilesi yerlerinden... Burada yürümek, dolaşmak bile başlı başına unutulmayacak anı birikimi... Bu anılar yaşam yolculuğumuzun renkli resimleri...
Yarı gecede ayrılıyoruz İzmir'den... Manisa'nın büyük ilçelerinden, Turgutlu'dan, Salihli'den geçiyoruz... Salihli'de Trabzon Fatih Eğitim'den ev, yurt, sınıf arkadaşım Ahmet'i, Ahmet Görgülü'yü anımsıyorum...
İzmir gerilerde kaldı... Samim Kocagöz'ün İzmir'in İçinde romanı geçiveriyor usumdan...